Araştırma:1
Harun Reşid, Cafer'i ve çok sevdiği kızkardeşi Abbase'yi yanından hiç ayırmazdı. Sohbet meclisinde onları da hazır bulundururdu. Harun, Cafer ile Abbase'nin aynı meclis ve sofrada meşru olarak buluşup görüşmelerini sağlamak için, Cafer'e çok fazla yaklaşmamak şartıyla Abbase'yi nikâhlama teklifinde bulundu. Cafer'in kabulü üzerine, Abbase'yi onunla nikâhladı.
Cafer ve Abbase, sohbetlerden sonra Harun kalkıp gidince başbaşa kalırlardı. Cafer verdiği sözün gereği Abbase'ye ilişmiyordu. Fakat Abbase rahat durmadı. Bir fırsatını bularak, zayıf bir anında Cafer'e nikâhın gereğini yaptırdı ve Cafer'den hamile kalarak bir oğlan çocuğu doğurdu. Halifeden korkan Abbase, çocuğu gizlice Bağdat'tan Mekke'ye gönderdi.
Harun Reşid o sene hacca gitmiş ve işin gerçeğini öğrenmişti. Bu duruma fena halde sinirlenmişti. Cafer'in artan kudreti, nüfuzu, bazı icraatları ve harcamaları da halifeyi ürkütüyordu. Nikâhın neticesi ise bardağı taşırdı. Bir hayatla birlikte bir ölüm doğdu. Cafer-i Bermekî, Harun Reşid'in emriyle idam edildi.
Derler ki, Cafer'in babası Yahya o yıl hac sırasında Kâbe'nin kapısında şöyle dua etmişti:
'Allahım! Eğer beni günahlarım yüzünden cezalandıracaksan, çoluk-çocuğum ve mallarımı almakla da olsa senin rızana ulaşmam için cezamı dünyada ver, ahirete bırakma.'
Yahya'nın duası kabul edilmişti. Oğlu Cafer idam edilmiş, kendisi de hapiste ölmüştür.
Araştırma:2
Cafer bin Yahya Bermeki 767 yılında Medine'de doğdu. Babası Harunurreşid'in veziri Yahya bin Halid, annesi Abbasi ihtilalinde önemli rol oynayan kumandanlardan Kahtabe bin Şebib'in torunu Muhammed bin Hasan'ın kızıdır. Babası Yahya oğlunun yetiştirilmesi görevini meşhur kadı Ebu Yusuf'a havale etti. Cafer çocukluk ve gençlik yıllarını Abbasi sarayında geçirdi ve devrin önde gelen kişilerinden çeşitli konularda faydalandı. Çok iyi yetişmesi ve sahip olduğu edebi kültür sayesinde halifenin gözdesi oldu. Cafer 176'da (792-93) Ebu'l-Heyzam'ın isyanı üzerine halife ile birlikte Suriye'ye gitti; ancak halife, kendisi daha yolda iken asinin öldürülmesi üzerine Bağdat'a dönünce cafer bir süre daha Suriye'de kaldı ve Humus'ta çıkan bir karışıklığı bastırdı, aynı yıl batı eyaletleri valiliğine tayin edildi. Mısır Valisi Musa bin Isa zalimce davranışları sebebiyle azledildi ve yerine cafer getirildi. Fakat cafer Mısır'a gitmeyip yerine babasının tavsiyesi üzerine Ömer bin Mihran'ı gönderdi. Mısır valiliği bir yıl kadar devam eden cafer daha sonra Bağdat'a döndü. Suriye'de çıkan olaylar üzerine oraya gönderildi (180/796). Cafer kısa sürede isyanı bastırıp işleri düzene koyduktan sonra o sırada Rakka'da bulunan halifenin yanına döndü. Halife ona bu başarısından dolayı hil'at ve kıymetli hediyeler verdi. Bazı araştırmalarda Taberi'deki bir habere dayanılarak (Tarih, III, 644) cafer'in bir ara vezirlik yaptığı ileri sürülmektedir. İbn Haldun ise halifenin cafer'i "sultan" unvanıyla idarenin başına getirdiğini kaydetmektedir. Ancak Harunurreşid devrinde idari kademelerde sultan unvanının mevcut olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Muhtemelen İbn Haldun sultan unvanını vezir karşılığında kullanmıştır. Ayrıca cafer'in vezirlik yaptığı bile şüphelidir. Suriye'den döndükten sonra Horasan ve Sicistan valiliğine tayin edilen cafer yirmi gün sonra halifenin muhafız birliğinin kumandanlığına getirildi. Cafer bin Yahya'nın tayin edildiği valilik görevlerinde Bağdat'tan uzun süre ayrı kalamaması halife ile olan yakınlığından kaynaklanmaktadır. Cafer halifeye her hususta yardımcı oluyor ve bazan ona vekalet bile ediyordu. Divan-ı Resail'de halife adına yazılacak mektup ve fermanları kaleme alıyor ve bazı mahkemelerde hazır bulunuyordu. Bu mektup ve fermanlarda kullandığı edebi dil ve ayrıca hukuk bilgisinin derinliği herkesin dikkatini çekiyordu. Cafer bin Yahya Horasan valiliğinden ayrılınca bir süre berid teşkilatının ve darphane ile tiraz atölyelerinin başına getirildi. Bu idari görevlerinin yanında veliaht Me'mun'un hocalığını da yaptı. Me'mun Horasan valiliğine tayin edilince cafer de ülkenin doğu eyaletlerinin idaresinde söz sahibi oldu. Aynı şekilde halifenin diğer oğlu Emin batı eyaletlerinin valiliğine getirilince onun hocası ve cafer'in ağabeyi Fazl da ülkenin diğer yarısını kontrol altına almış oldu. Böylece devlet idaresi babaları Vezir Yahya sayesinde merkezde, oğulları sayesinde de eyaletlerde Bermekiler'in eline geçmiş bulunuyordu. 186 (802) yılında hacca giden halife yanına oğullarını, vezirini ve oğullarının hocalarını da almıştı. Hac dönüşünde halife Enbar yakınında Umr'da konakladı. Mesrur el-Hadim'e cafer bin Yahya'nın derhal idam edilmesi emrini verdi. Bu emir üzerine cafer idam edildi (1 Safer 187 / 29 Ocak 803). Babası Yahya ile kardeşleri de hapse atılarak Bermeki ailesinin iktidarına son verildi. Cafer bin Yahya'nın aniden idam edilmesi kaynaklarda halifenin kız kardeşi Abbasa ile olan gizli aşk macerasına bağlanmaktadır. Ancak cafer'in idamını Bermekiler'in bertaraf edilmesinden ayrı düşünmek ve yalnızca bu sebebe bağlamak mümkün değildir. Cafer bin Yahya Abbasiler döneminin önemli devlet ve kültür adamlarındandır. Cömert bir insan olan cafer şairleri, musikişinas, edip ve alimleri daima himaye etmiştir. Belagatı ve edebi üslubunun mükemmelliğiyle devrinin önde gelen edipleri arasında yer alıyordu. Adına altın ve gümüş sikkeler bastırmıştır.(ayrıca bk. BERMEKÎLER).
Araştırma :3
Fadıl ve Cafer
İzleyen yıllarda oğulları Fadıl ve Cafer de art arda baş gösterip devleti tehdit eden krizleri göğüsleyip çözüme kavuşturmuştur. Mizaçları birbirinden çok farklı olmasına rağmen bu iki kardeş birbirine çok yakındı. Fadıl oldukça ketum biriyken Cafer daha rahat, neşeli bir adamdı. Her ikisi de halife tarafından seviliyordu. Yahya 799’da devlet hizmetinden ayrıldığında yerine zaten “Küçük Vezir” olarak tanınan Fadıl geçti.
Yine de Cafer daha fazla yetki kullanabilirdi. Ünlü kadı Ebu Yusuf tarafından eğitilen Cafer yakışıklı, nazik, iyi eğitimli, rafine bir gençti. Yetenekli bir idareciydi ve felsefe ile sanatta uzmandı. Yüksek yakaları ve şık giyimiyle Bağdat’ta erkek modasını belirliyordu. Saray mensupları da onun tarzını taklit edip nakışlı türbanla örtülü başlık takıyordu ve kaşlarına düşüp kulaklarının hemen üzerine bukleler halinde inen saçları vardı. Konuşmasındaki zarafet geç İngiliz Rönesans’ının kusursuz süslü ifadeleriyle boy ölçüşecek nitelikteydi. Örneğin, ne zaman bir devlet görevlisi bir hatasından dolayı özür dileyecek olsa Cafer, “Size bahşettiğimiz afla Allah bizden özür dileme yükümlülüğünüzü ortadan kaldırdı; ancak sizinle dostluğumuz karakteriniz hakkında olumsuz bir fikir edinmemize izin vermeyecek kadar derin” cevabını verirdi.
Rekabet kaynaklı hiçbir kıskançlığın Yahya’nın oğulları arasındaki kardeşlik bağını bozamadığı görülüyor. Harun, Yahya’ya Fadıl’ın hükümdarlık mührünü Cafer’e devretmesini istediğini söylediğinde, Yahya Fadıl’a şunları yazdı: “Emirü’lMüminin -Allah onun saltanatını yüceltsin!- mühür yüzüğünü sağ elinden sol eline geçirmeni emretti.” Fadıl babasının ne demek istediğini anladı ve şu cevabı yazdı: “Emirü’l Müminin’e itaat ediyorum. Kardeşimin refahı benim için bir kayıp değildir ve onun yükselebileceği hiçbir mertebeyi kendi payımdan alınmış görmem.” Cafer görevi devraldıktan sonra Fadıl özellikle askeri konularda halifenin en güvendiği danışmanı olarak kaldı, hükümdarlığa bağladığı batı İran’ın valiliğini yaptı ve Horasan’da görev yaptığı sırada halk tarafından öylesine sevildi ki yirmi bin civarında çocuğa onun adı verildi.
Kaynak:
1-Yusuf Yavuz, Semerkand Dergisi
2-Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
3-Benson Bobric'in Halifenin İhtişamı (Doğan Egmont: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder