KARDEŞ VE EVLAT ACISI KADERİMİN CİLVESİYDİ

 Babam Abdulhadiyé şemski'nin acı dolu hatıralarından;

Babam Abdulhadi acı eziyet, yokluk ve yanlızlıkta belkide dünyada  eşi benzeri olmayan örneklerden biridir. Bazen akşamları tasarruf olsun diye  gaz çırasını söndürüp bize yaşadıklarını anlatırdı. 

İşte bunlardan biri;

Erivandan gelişimizin yaklaşık 23 yıl sonrası; kardeşim Abdulbari erivandan göç ederken daha 8 yaşlarında ben ise 17 yaşımı ikmal etmişim, göçten 10  yıl önce yani 1907 yılında annemizi kaybettik, ailenin  en büyük erkek  çocuğu olmam sıfatıyla çok büyük sorumluluk ve sıkıntılarla büyüdüm. Babam daha sonra evlendi yetim kardeşim  Abdulbari ile Üvey kardeşlerim Fatma ve Abdulbaki ile 1925 yılından sonra babasız büyüdük.Taki kardeşim abdulbari nişanlanıncaya kadar. İşte andan itibaren kader bize karşı  belkide  bir insanın yaşayamayacağı yahutta yaşayıpta tahammül edemeyeceği kadar acımasız davrandı ve bizlere tarifi imkansız acılar yaşattı.

Kardeşimin nişanından sonra bela ve müsibetler peş peşe geldi, yakın akrabalarımızla yapılan gereksiz  bir tartışma nedeniyle  cinayet çıktı ve iki kardeşim ile amcamın iki oğlu ceza evine düştü(Temmuz 1935) nişanlısı baba evinde kaldı ve abdulbariyi 100 yıl dahi geçse beklerim dedi ve bekledi. Ancak 1939 yılının bahar aylarında Muştan Gelen acı bir haberle kardeşim Abdulbari nişanlısını bir daha göremeden ahirete göçtü.  üç ay sonrada nişanlısı Hazal'da bu acıya  dayanamayarak vefat etti. Hala Abdulbarinin bazen çalışırken nişanlısı için  mırıldadığı Wey dıl şarkısı kulaklarımda çınlıyor.

"wey lo Dılo rebeno ezé iro teyrım

jı kula dılé xura teyreki reşim

gundio cinarno lımın loma nekın

Qanadémıné şıkestıne perémıné weşyane

ez nıkarım lı ser sura Diyerbekıré ra bıfırım

nıkarım bımeşım lo gede lawıko were

herki tu mın dıxazi bıxaze, herki mın naxazi

xazginiyémın mala bavemında runıştıne  sed'u şeşın

wey dıl wey dıl" 

 

bu şarkı Erivanda  çok sevilen anonim bir parçaydı. Sanırım çocukken ezberlemişti. Bu şarkıyı bir yerlerde duyduğum zaman yüreğimin derinliklerinden bir parça kopup gittiğini his ederim.

Ben bu acılarımı bu yasımı surdururken ertesi yıl yani 1940 yılında sonbaharda evde Rus malı Lagan Marka tabancamın bakımını yapıyordum. Aynı zamanda halk arasında bu silaha çardexûr diyorlardı. Şarjör yerine toplu mekanizması vardı. Oğlum Kazım yanımda oturuyor kızlarımda bir şeyler ile oynarken 7 yaşındaki oğlum Mıhé (Mehmet) önümde dikilmiş yaptığım temizliği inceliyordu.

Bende boş silahı temizledikçe temizliyordum. Cenabı Allah kader çigisini  çizdiği zaman  insan bilemez başına neler geleceğini, ancak yaşarken bu çigide olduğunu farkeder. Silahı temizledikten sonra topluyu çevirerek yerine oturttum bir kaç kez çevirdikten sonra  tetiğe basayım dedim bakalım  iyi temizlenmişmi diye, Dedim ya kader bizler için kötü ağlarını çoktan örmüştü. Meğer toplunun içinde bir mermi sıkıştığı için düşmemişti Bende dolayısı ile tabancayı boş zannediyordum.  Tetiğe basmamla  büyüyk bir gürültü olunca  kendimi kaybettim. Aklımı başıma topladığımda Mıhé yerde yatıyordu, eşimde tandır başında ekmek pişiriyordu. Hamurlu elleri ile mıhéyi kaldırdığında mermi boğazının hizasından göğsüne girmiş ve arka taraftan kalçasının üst kısmından çıkmıştı. Hala yaşıyordu. Bana  söylediği şey belkide bir babaya söylenecek en acı en tahrip edici  ve hiç unutulmayacak kadar acımasızdı. Bana dediki -Bavo te çıma mın kuşt" bu acı sözler karşısında hangi baba yüreği kanamaz, parçalanmaz. Ben bunarı anlatırken neler hissettiğimi Allah bilir. Konu komşular koşarak geldiler, Mıhe kız kardeşim Fatmaya dönerek -Zezo te dit bavu gulle berdamın- bu sözleri hangi baba unutur. Nitekim  Mıhé ikindi ezanı eşliğinde ruhunu teslim etti. Ağzından  annesinin göğsüne doğru akan o kanı bir baba olarak  nasıl unuturum.

Dünyam karardı, başıma yıkıldı, daha Abdulbarinin acısı dururken bu derin acı benim aklımı başımdan aldı. Gözümü açtığımda   Bilican dağında bir ayının ininde olduğumu farkettim. Oraya nasıl geldiğimi kendimi  nasıl kaybettiğimi hala anlamış değilim, vefakar atım Esmer(atımın adı esmer idi soylu bir arap atıydı) hala inin önünde duruyordu. Keşke bir ayı çıkıpta beni yese diyordum kendi kendime. Bir ara insanların seslerini duyunca dışarı çıktığımda kardeşim abdulbaki ile bazı akrabalar izimi sürüp beni burada bulmuşlar.Bilican dağının mesafesi köyüme at ile yarım günlük yoldur. 

Beni alıp köye götürdüler. Evden Nasıl  kaçtığımı sonradan anlattılar,

Diyorlardı ki; aklın başında değildi, naralar atarak ağlayarak mıhé, mıhé diye diye atına atladın ve gittin.

Canabı Allah bana yaşattığı bu acıları hiç kimseye yaşatmasın, bir babanın canından çok sevdiği çocuğunun katılı olması nasıl bir duygu, ancak yaşayan bilir.

Bu olayan sonra en büyük tesellim Kardeşim ile akrabalarımın hapse girmesine neden olan cinayetten dolayı kanlımız olan akrabalarımızın, büyük bir erdemlilik göstererek evime gelmeleri ve acımı paylaşmaları oldu. sanırım bu aşiretimizin asaletinden  kaynaklanıyor.

İşte hayat böyle acı sürprizler ile doludur. Allah kimseye yaşatmasın 

 

function rtclickcheck(keyp){ if (navigator.appName == "Netscape" && keyp.which == 3) { alert(mymessage); return false; } if (navigator.appVersion.indexOf("MSIE") != -1 && event.button == 2) { alert(mymessage); return false; } } document.onmousedown = rtclickcheck // ]]>..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder